25 Kasım 2018 Pazar

Rüyada bir kadının bir erkekle askere gitmesi


Rüyanızda askere gittiğinizi görüyor iseniz  zenginlik, şan, şohbet ve ünlülük anlamları taşır. Kendinizi rüyanızda asker olarak gördüyseniz bu sizin için güzel olayların başlangıcı olarak yorumlanır.

Rüyada eğer bir kadın askere giderken yanında tanıdık bir yüz varsa burada cinsel arzu belirtisi vardır ve ileride bu insanla birlikte olabilir. Hatta ileri boyutta o kişiden çocuk sahibi olma ihtimali söz konusudur.

Askere uçakla gittiğinde şans, arabayla gittiğinde sağlık  gemiyle gittiğinde zenginlik ve ün  trenle gittiğinde ise arzu ve şehvet başlangıcı sayılır.

Rüyada asker olmak, rüya sahibinin yaşadığı maddi sıkıntılarda kaybettiği mal varlığını tekrar kazanabilmek için mücadeleye girerek kazanç peşinde koşacağına yorumlanır. Rüyasında asker olan kimse, Allah katında en güzel mertebeye ermiş yakın zaman da hayırlı vazifeye doğru yol almıştır. 

Rüya sahibi, yaşayacağı kayıplara rağmen, kendisini daha bir süre idare edecek kadar varlığını kurtarabilecektir.

20 Haziran 2015 Cumartesi

Buralar böyle kalsın... Ben gideyim...


Sırf Şiirsel Yorum aracılığıyla onlarca dost edinmiştim. Yaklaşık 3 yıldır buraya uğramıyorum. Bu blog sayfasına kaldığım yerden de devam etmeyeceğim. O zamanki Eren ile şimdiki Eren arasında tarifsiz farklar var. Burası böyle kalmalı, dokusu bozulmamalı diye düşünüyorum.

Yeni adresim:
http://gurleyuk.blogspot.com.tr/

Gelecekler el kaldırsın, ona göre demleyeyim çayı... :)

12 Şubat 2012 Pazar

Kayıp Günlük Sayfaları (48)


Bir adam dolaşıyor kıyılarımda.
Bir adam...

Güneşim daha yeni belirmiş ufkumda. Yeryüzüm henüz aldınlığa kavuştuğu için mi fark etmişim onu yoksa yeni mi gelmiş bilmiyormuşum. Tedirginmişim biraz.

Gülüyormuş bana. Fazlasıyla sıcak ve samimiymiş gülüşü. Ona dikkatlice bakmışım. Üzerinde yargıları ve tabuları taşıyormuş. Alabildiğine sade alabildiğine güzelmiş...

Gülümsemişim ben de: Sebepsiz, sadece gülümsemişim. Ardından ona doğru adımlamaya başlamışım. Yaklaştıkça burnuma ilişmiş kokusu. Bir şiir gibi kokuyormuş; bir şarap, bir manolya gibi...

Yanına vardığımda birlikte yürümeye başlamışız. Konuştuğumuz her bir konu, başka bir konuya gebe kalmış. Zamana hissizleşmişiz. Bazen siyah beyaz bir fotoğraf karesi gibiymiş, bazen de renk kuşağını kıskandıracak kadar canlı renklere bürünebiliyormuş. Yeni tanışıyor olsak da, onu çok eski zamanlardan beri tanıyormuş hissine kapılıyormuşum. Bu nasıl oluyormuş, bilmiyormuşum fakat bu tatlı hiddr kapılmaktan alamıyormuşum kendimi.

Onunla sohbetimiz esnasında, bazen onun söylediklerinden kopup, olanı biteni düşünüyormuşum. Düşünürken, o beyaz renk akıyormuş benim için. Bir beyaz kadar duru ve o kadar da net... Ona baktıkça anlıyormuşum; zamanında yaptığım şey siyahı beyazla temizlemekmiş fakat siyah beyazla temizlenmezmiş, sadece 'gri' adında başka bir rengi doğururmuş; o kadar...

Kalbimle bakmışım ona...
Kalbiyle bakmış bana...
Elimi uzatmışım ona...
Elini uzatmış bana...

Fakat dokunamamışız birbirimize. Bizimkisi firakların tam ortasında bir vuslatmış çünkü. Bu hayatın ne ilk vurgunuymuş ne de son... Lakin hüzünlü değilmiş durum. "Ya hiç karşılaşmamış olsaydık?" sorusu hüznü çürütüp sevinç ekiyormuş yüreklere ve bu sevinç her geçen gün büyüyüp çiçekler açıyormuş.

Öyle ya, bu masalların hiç mutsuz sonu olur muymuş?

Evet! O bir masalmış yazdığım, okurken ve dilden dile anlatılırken haz aldığım...

14.01.2012

4 Şubat 2012 Cumartesi

yangın yeri

...
x: Ama ben ayrılmak istemiyorum.
y: Sigaran bittiyse kalkalım. çok geç oldu.
x: anlamıyor değilim
ama kaldır şu kül tablasını
doluyken devrilmesin…
...
Antalya 2012


sigaramın dumanı da öfkesi de
acılarımın ötesine kavuşurdu sezdirmeden
hele bir de senin elinden tutuşmuş isem
daha çok dirilemeden
öylece bırakırım kendimi

mecbur musun 
anıları konuşturmaya

ervah-ı ezelden beri…

sabaha dönsün artık
kudurmuş gecem…

bakıyorum da
sağlığa değil
geçmişe zararlı imiş meğer

lakin duman-ı hayat
fakat doğrusu ab-ı hayat

anlamıyor değilim
ama kaldır şu kül tablasını
doluyken devrilmesin…

iki bin on iki senesi
unutma beni
ama kaldır şu mevsimini
üşüyor ayrılığım
ıslanıyorum geride bir şey bırakmaksızın
ne şemsiye elime sığıyor
ne yanıbaşımda kalışı
ne de tesellisi
ele avuca geliyor
her yanım yangın yeri

anlamıyor değilim
ama kaldır şu kül tablasını
doluyken devrilmesin…
---

-"Blog sayfanın boynu bükük kalmasın!" çıkışı üzerine, bu şiir paylaşılmıştır. 
-Çok istememe rağmen; tembelliğimden ötürü, "2. Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Festivali"ne şiir yollayamadım.
-Sakarya'daki Tüföb Kongresi'ne hazırlığım son hızla sürmekte.
-Sırf Şiirsel Yorum da bu yaz kitaplaşacaktır.


Ayrıca, Kayıp Cümleler Sokağı'nın, bir adet Kayıp Günlük Sayfası(48) elimde bulunuyor. Bu hafta içinde paylaşmayı düşünüyorum. Kendisine aşık olduğum doğru olabilir. Bilmiyorum; emin değilim!
İnsan sevgisi rehberimiz olsun.
Birçok kişi var ki; onlarla bir şeyler paylaşmak aynı zamanda yaşamak...
Her halimden belli değil mi:
çok mutluyum!...

19 Kasım 2011 Cumartesi

hayal meyal özlerken


kiminledir bilmem. 
ne ile doyurur karnını,
hiç akıl etmedim sormayı.
ruhuna düşkündür öyle...  
bir yara izi olmalı,
Elden ayaktan düşme.
Akşamları ayrı sabahları ayrı istedim.
sayıkladığım çoktur fakat
nefes nefese teninde de gezindim.
vakti geçti!..
göz ucuyla süzdüm… 
kötüydü tabi!
yoktu...
birgün seninle geçer ömrüm,
sende kalırım...
Anlamam ben, yoksan eğer!
daha kötüsünü düşünmem!
hayal meyal özlerken,
senden kalırım...

---

Bir yıl oldu; yazdıklarımla kaldım...
Yorumları ile beni her defasında cesaretlendiren değerli insanlarım, çoğunuz sayfalarınızdaki gibi özelsiniz! Her sayfanız bende bir hatıra...
18.11.2011 
00.18

6 Kasım 2011 Pazar

Öyle ki... Bilmiyorum.


     Neylersin, nereye gidersin?
Nasıl başlarsın bu şiire!
     Sordukça bir hengâme.
                 belki daha fazlası
                      Öyle ki... Bilmiyorum.

     Bendeki bu kaskatı bekleyiş, sonsuz bir arayış.
Bazen aklım almıyor!
     Suçüstü düşüyorum yüreklere.
                belki daha fazlası
                     Öyle ki... Bilmiyorum.

     Bir ömürlük yaşamı birçok ömre böldüm.
Ne tadımlık ölüm!
     İşi gücü bırakıp son nefese dek aşka gömüldüm.
                belki daha fazlası
                     Öyle ki... Bilmiyorum.

     Başucumdaki kapana bağlandım.
Benim asıl sancım, açıklarımda kıstırılan göz yaşlarım.
     Hep biraz daha utandıran.
                belki daha fazlası
                     Öyle ki... Bilmiyorum.

     İyice gizlenmeli. O kadın o kadını;
O kadın da o kadını bilmemeli.
     Ne seninim ne senin!
                belki daha fazlası
                     Öyle ki... Bilmiyorum.

     Seni seviyorum! Seni de seviyorum. Seni de...
Ardından inim inim inlerken buluyorum kendimi.
     Bağışla beni! Bağışlayın beni.
                belki daha fazlası
                     Öyle ki... Bilmiyorum.

     Biri cani der, bir diğeri alçak diyemez.
Dili düğümlenir anlarsın!
     Benden ne istedin? demesi yok mu?
     Güç durum bu.
                belki daha fazlası
                     Öyle ki... Bilmiyorum.

     Hayal kırıklıklarını, dünya kadar yalanı;
omuzlarıma alıp yarına taşınırım.
     Tükenirim tükenmesine, ya sonra?
                belki daha fazlası
                     Öyle ki... Bilmiyorum.

     Gizli bir mutsuzluk sarardım kendime.
Ateşini uzatırdı, ben en çok ona yanardım.
     Ha bugün ha yarın, anlar diye korkardım.
                belki daha fazlası
                     Öyle ki... Bilmiyorum.


...
...
Uzakta beklediğim bir kadın
Elimden tutar bir başka kadın
Yatağımda-kiyle bugün tanıştım.
    Kısacası birkaç kadın.
                belki daha fazlası
                     Öyle ki... Bilmiyorum. 

Eylül-Ekim 2011
---

Paylaşırken çok düşündüm, kestiğim kısımları oldu; kitaplaştırma çabam başarıya ulaşınca tamamını yayınlamayı düşünüyorum. Yine uzun bir aradan sonra... 
Hep yazıyorum ya buraya:
İnsan Sevgisi Rehberimiz Olsun!..
Sizlere...

24 Eylül 2011 Cumartesi

Eylül


Ve Eylül gelir damdan düşer gibi
    henüz tutunamamışken sevgiye
dikilir karşıma gecenin sevgisizliği...


Saatlerce süren o sevişmeler
    ahh! o kuzguni sevişmeler
yerini bırakınca sessizliğe
muhtaç olduk sabah güneşinin teşekkürüne...


Unutulsun diyerek zorla kapatılınca
    kapılar
        pencereler
suçunu itiraf ederdi
her kapıyı anahtarsız açan cümleler...


Her baharda demlenir gidişler
    kirlenir yürekler etraflıca
yine aynı masal kandırır bizi
aslında gizliden gizliye kalmıştır gidenler...


Ve Eylül gelir ansızın aşikâr
    artık dilenme hakkı yoktur bize
kayıptır ardı ardına kayan yıldızlar...


Gökyüzünde çürümek vardı şimdi
    duymasın toprak huysuzlanır sarılır sıkıca
bırakır diye bir umut beklerken
yarım kalan aşkların altında
            rastladım imzama...


Sensiz de yaşanılır gibi bu dünya
    sahipken sırt çevirdiklerimin
çoktan yok olduğunu görünce
ait oldum hayatın boşluğuna...

ŞİMDİ BENİ SORANLARA

    GÜNAHLARIMDAN MI BAHSEDEYİM
YOKSA SENDEN Mİ?


Ve Eylül gelir hiç bekletmeden
    yalnızlığımızı yaz ayları bile unutturamamışken...

Ağustos-Eylül 2011

---

Yapı Kredi Yayınları tarafından hazırlanan ve editörlüğünü Murat Yalçın'ın yaptığı aylık edebiyat dergisi 'Kitap-lık'a göndermeyi düşündüğüm sonra vazgeçtiğim şiirim... Ömer Yalçın'a da yardım 'mail'i için teşekkürler.

İnsan sevgisi her dem taze kalsın...